Biz aynı coğrafyanın, yalnızlığın, sevdanın çocuklarıyız.
Korkma,
istesek de yabancılaşamayız...
Yıldızlar şiir örse de saçlarıma, yağmazlardı gökten... Sen öyle sanırdın.
Öpmezlerdi yokluğunun sebep olduğu yaraları. Ya da ben seni kandırırdım.
Tüm kutsal kitaplara yüreğimi basmak gibiydi adının ömrüme dolanması. Yüzünün çizgileri ayetimdi, gülüşlerime sürülürdün ya...
Sökülürdü yamalarım hani, iplik iplik meleklerin kanatlarından, giderken şehirlerimden. Mazoşist eylemler yapardım kendime. Kırmızıya boyardım sokaklarımın duvarlarını. Susardım karanlığına. Ecele şirk koşardı adımlarım. Yine de ölümleri doğuracak kadar korkak değildim, hüzünlerim gebe kalsa da gecelere. Evlat edindiğim yalnızlığa annelik yapma gayretindeydim. Çok mu üşüdün? Fark edemedim.
Herkesin kaptan olmak istediği denizli bir kentin son konuğuydum kalabalıklarında. Kendi dengemizi sağlayamazken rotalarını düşlerimize çevirirlerdi. Kırıklarım el açardı dualarına, aldırmazlardı. O zamanlar mı vazgeçmiştim peygamberlerden, dinimden imanımdan? Bilmiyorum ki...
Çakır keyifti denizin kızları, saltanatı devriliyordu aşkın... Süslediğimiz kelimelerle kuşatıyorduk vedalarımızı. Yok sayıyorduk yaşanmış ne varsa, tarihe gömmeye alışıktık nasılsa ömürlerimizde biriktirdiklerimizi. Kustuklarımız aslımıza ne kadar çok benziyordu, her yitirişte ölüyorduk. Morglarda yer kapma telaşındaydı çocuklar, alay ediyorlardı çığlıklarımızla.
Bedenini soyduğunda dudakları bükük gençliğime; belindeki işkencenin iziydi aşık olduğum. Koyu renklerin kaderden kabul edildiği kimsesizlikleri gizliyordun barınaklarında. Görmüştüm! Sözlerinin keskinliğiyle vurabilirdin artık başımı. Şahit bırakmak istemeyişinden der, ihbar etmezdim azmettiriciliğini... Sense işgal altına almaya tercih etmiştin, acıyla beslenen yeryüzümü. Kurak topraklarımı kurtaracak kadar güçlüydü sevgin.
Güneşlerinin denizlerime gönüllü battığı mevsimlerde emzirdim sol dehlizime bıraktığın emaneti.
Ondan sığamadık hiçbir atlasa, çoğaldık bu kadar!
Aralık kapılarından girerken utangaçtı seslerim. Zaman iklimsiz.
Uykularım da devretmiyor mıhladığımda aklıma gözlerini.
Bu yok(sun)luk sınavdır diyorlar, sınanmak isteyen kim? Susturun şu uğultuyu!
Aldırma isyanlarıma, tarafım bizden yana!
Şimdilerde;
sürme çekiyorum yürüdüğün yollardan kavuştuğum sabahlara.
Yeni küfürler öğrendim,
en canıma yakın, yerimi yurdumu viran ederken ıraklığın.
Künyesi bozuk boynuma astığım ayrılığın, dağ yamaçlarımda bol sağanaklar beklenirken,
içsel kesimlerim sana ağlıyor...
Biz aynı coğrafyanın, yalnızlığın, sevdanın çocuklarıyız.
Korkma,
her şeye rağmen;
istesek de azalamayız!
Korkma,
istesek de yabancılaşamayız...
Yıldızlar şiir örse de saçlarıma, yağmazlardı gökten... Sen öyle sanırdın.
Öpmezlerdi yokluğunun sebep olduğu yaraları. Ya da ben seni kandırırdım.
Tüm kutsal kitaplara yüreğimi basmak gibiydi adının ömrüme dolanması. Yüzünün çizgileri ayetimdi, gülüşlerime sürülürdün ya...
Sökülürdü yamalarım hani, iplik iplik meleklerin kanatlarından, giderken şehirlerimden. Mazoşist eylemler yapardım kendime. Kırmızıya boyardım sokaklarımın duvarlarını. Susardım karanlığına. Ecele şirk koşardı adımlarım. Yine de ölümleri doğuracak kadar korkak değildim, hüzünlerim gebe kalsa da gecelere. Evlat edindiğim yalnızlığa annelik yapma gayretindeydim. Çok mu üşüdün? Fark edemedim.
Herkesin kaptan olmak istediği denizli bir kentin son konuğuydum kalabalıklarında. Kendi dengemizi sağlayamazken rotalarını düşlerimize çevirirlerdi. Kırıklarım el açardı dualarına, aldırmazlardı. O zamanlar mı vazgeçmiştim peygamberlerden, dinimden imanımdan? Bilmiyorum ki...
Çakır keyifti denizin kızları, saltanatı devriliyordu aşkın... Süslediğimiz kelimelerle kuşatıyorduk vedalarımızı. Yok sayıyorduk yaşanmış ne varsa, tarihe gömmeye alışıktık nasılsa ömürlerimizde biriktirdiklerimizi. Kustuklarımız aslımıza ne kadar çok benziyordu, her yitirişte ölüyorduk. Morglarda yer kapma telaşındaydı çocuklar, alay ediyorlardı çığlıklarımızla.
Bedenini soyduğunda dudakları bükük gençliğime; belindeki işkencenin iziydi aşık olduğum. Koyu renklerin kaderden kabul edildiği kimsesizlikleri gizliyordun barınaklarında. Görmüştüm! Sözlerinin keskinliğiyle vurabilirdin artık başımı. Şahit bırakmak istemeyişinden der, ihbar etmezdim azmettiriciliğini... Sense işgal altına almaya tercih etmiştin, acıyla beslenen yeryüzümü. Kurak topraklarımı kurtaracak kadar güçlüydü sevgin.
Güneşlerinin denizlerime gönüllü battığı mevsimlerde emzirdim sol dehlizime bıraktığın emaneti.
Ondan sığamadık hiçbir atlasa, çoğaldık bu kadar!
Aralık kapılarından girerken utangaçtı seslerim. Zaman iklimsiz.
Uykularım da devretmiyor mıhladığımda aklıma gözlerini.
Bu yok(sun)luk sınavdır diyorlar, sınanmak isteyen kim? Susturun şu uğultuyu!
Aldırma isyanlarıma, tarafım bizden yana!
Şimdilerde;
sürme çekiyorum yürüdüğün yollardan kavuştuğum sabahlara.
Yeni küfürler öğrendim,
en canıma yakın, yerimi yurdumu viran ederken ıraklığın.
Künyesi bozuk boynuma astığım ayrılığın, dağ yamaçlarımda bol sağanaklar beklenirken,
içsel kesimlerim sana ağlıyor...
Biz aynı coğrafyanın, yalnızlığın, sevdanın çocuklarıyız.
Korkma,
her şeye rağmen;
istesek de azalamayız!