Kan Kokusu
Uzun süre oldu kuruyali, bayat kokusu
ortaya çikali. Çok sicak bir yaz günü veya berbat bir kis günüydü
belki. Sabah kalktigimda ellerimin oldugundan daha çok titremesinden
anlamistim bugün kan kokusu alacagimi. Sigarama uzandim her zamanki
gibi. Bir nefes, bir nefes daha. Sigara bile sakinlestirememisti
titreyen, intikam isteyen ellerimi. Daha günes dogmamisti, belki o gün
hiç dogmayacakti... Dogsa bile bakmayacakti sadece kurbanlarini gören
uykulu gözlerim. Aynaya baktigimda soguk bir ten, kipkirmizi gözler ve
titreyen eller görmek hiç sasirtmamisti bu sefer. Sanki uzun zamandir
bekledigim gün buydu, evet evet o gün bugündü. Ne giydigimi
hatirlamiyorum o gün. Muhtemelen soguktan koruyan bir bere veya günes
gözlügü. Renklerin önemi yoktu.. kirmizinin, kanin rengi disinda.
Herzaman yaptigim gibi ayni otobüse binecektim. Fakat bu sefer onlar
beni degil, ben onlari öldürecektim. Hayatimda hiç olmadigim kadar
sogukkanli. Her sabah gördügüm o soluk, nefret dolu, igrenç yüzler.
Hepsi oradaydi yine. Farkina bile varamayacaklardi otobüsün camlarina
fiskiracak kanlarin rengini, tadini. Ansizin çekiliverecekti o igrenç,
ise yaramaz ruhlari bedenlerinden. Bir süre en nefret ettigimi seçmek
için düsündüm. Sanirim bulmustum. Su hergün, maasini son kurusuna kadar
yatirdigi o igrenç, muhtemelen "mezbaha" markali parfümünü sikan,
igrenç bacaklarini otobüsteki her gözün içine sokan kaltakti galiba.
Önce kurbani tanimak gerekiyordu. onu can çekisirken mi izlemeliydim,
yoksa tek bir çiglik ve kan mi olmaliydi. Bir durak, bir durak daha.
Inmesine 2 durak kala, artik zamanin geldigine inanmistim. Hala
kararsizdim neyle öldürecegime ama ellerim o kadar siddetli titriyordu
ki bu karari çabuk vermem gerekiyordu. Bu biçagi alirken ne için
kullanacagimi bilmiyordum bile.. Fakat sonunda bir ise yarayacakti.
Artik emin adimlar atma vaktiydi. Her zaman nasil oluyorsa oturdugu
ayni koltuga dogru ilerlemeye basladim. Etrafimdakiler gözümdeki
nefreti ve kararliligi görmüs olmalilar ki onlara çarpmama hiçbirsey
söyleyemediler. Nabzim daha da hizlanmis, elimin titremesi çok daha
normal gelmeye baslamisti. Bir metre daha ve ordaydim.. 2 veya 3 saniye
sürmedi, büyüklügünü ancak o zaman anladigim biçagimi çikarip kaltagin
gögsüne saplamam. Ummamistim bu kadar kan fiskiracagini, ummamistim
parfümünün o an bu kadar güzel kokacagini. Bir daha ve bir daha
sapladim.. Agzindan kan gelmesi daha da alevlendirmisti içimdeki
vahseti. Suratimdaki sicaklik, hep bekledigim huzurdu sanki.
Yorulmustum. Bir an olsun etrafa baktim.. Donup kalmislardi. Herzaman o
gür sesiyle yüksek sesle konusan o.... çocugu. O da susuyordu. Bu korku
ona yeterdi belki, belki yarinki otobüste anlatacagi birçok sey
görmüstü. Peki ya ertesi gün? acaba onun kani da kirmizimiydi, en az
bunun kadar igrenç miydi kokusu. Çok geçti artik ögrenmek için. Kapiya
yaklastigimda, soförün ben söylemeden açtigi kapidan o otobüsün en
sessiz yolcusu olarak indim herzamanki gibi. Son kalan sigarami içmek
için en iyi zamandi
Uzun süre oldu kuruyali, bayat kokusu
ortaya çikali. Çok sicak bir yaz günü veya berbat bir kis günüydü
belki. Sabah kalktigimda ellerimin oldugundan daha çok titremesinden
anlamistim bugün kan kokusu alacagimi. Sigarama uzandim her zamanki
gibi. Bir nefes, bir nefes daha. Sigara bile sakinlestirememisti
titreyen, intikam isteyen ellerimi. Daha günes dogmamisti, belki o gün
hiç dogmayacakti... Dogsa bile bakmayacakti sadece kurbanlarini gören
uykulu gözlerim. Aynaya baktigimda soguk bir ten, kipkirmizi gözler ve
titreyen eller görmek hiç sasirtmamisti bu sefer. Sanki uzun zamandir
bekledigim gün buydu, evet evet o gün bugündü. Ne giydigimi
hatirlamiyorum o gün. Muhtemelen soguktan koruyan bir bere veya günes
gözlügü. Renklerin önemi yoktu.. kirmizinin, kanin rengi disinda.
Herzaman yaptigim gibi ayni otobüse binecektim. Fakat bu sefer onlar
beni degil, ben onlari öldürecektim. Hayatimda hiç olmadigim kadar
sogukkanli. Her sabah gördügüm o soluk, nefret dolu, igrenç yüzler.
Hepsi oradaydi yine. Farkina bile varamayacaklardi otobüsün camlarina
fiskiracak kanlarin rengini, tadini. Ansizin çekiliverecekti o igrenç,
ise yaramaz ruhlari bedenlerinden. Bir süre en nefret ettigimi seçmek
için düsündüm. Sanirim bulmustum. Su hergün, maasini son kurusuna kadar
yatirdigi o igrenç, muhtemelen "mezbaha" markali parfümünü sikan,
igrenç bacaklarini otobüsteki her gözün içine sokan kaltakti galiba.
Önce kurbani tanimak gerekiyordu. onu can çekisirken mi izlemeliydim,
yoksa tek bir çiglik ve kan mi olmaliydi. Bir durak, bir durak daha.
Inmesine 2 durak kala, artik zamanin geldigine inanmistim. Hala
kararsizdim neyle öldürecegime ama ellerim o kadar siddetli titriyordu
ki bu karari çabuk vermem gerekiyordu. Bu biçagi alirken ne için
kullanacagimi bilmiyordum bile.. Fakat sonunda bir ise yarayacakti.
Artik emin adimlar atma vaktiydi. Her zaman nasil oluyorsa oturdugu
ayni koltuga dogru ilerlemeye basladim. Etrafimdakiler gözümdeki
nefreti ve kararliligi görmüs olmalilar ki onlara çarpmama hiçbirsey
söyleyemediler. Nabzim daha da hizlanmis, elimin titremesi çok daha
normal gelmeye baslamisti. Bir metre daha ve ordaydim.. 2 veya 3 saniye
sürmedi, büyüklügünü ancak o zaman anladigim biçagimi çikarip kaltagin
gögsüne saplamam. Ummamistim bu kadar kan fiskiracagini, ummamistim
parfümünün o an bu kadar güzel kokacagini. Bir daha ve bir daha
sapladim.. Agzindan kan gelmesi daha da alevlendirmisti içimdeki
vahseti. Suratimdaki sicaklik, hep bekledigim huzurdu sanki.
Yorulmustum. Bir an olsun etrafa baktim.. Donup kalmislardi. Herzaman o
gür sesiyle yüksek sesle konusan o.... çocugu. O da susuyordu. Bu korku
ona yeterdi belki, belki yarinki otobüste anlatacagi birçok sey
görmüstü. Peki ya ertesi gün? acaba onun kani da kirmizimiydi, en az
bunun kadar igrenç miydi kokusu. Çok geçti artik ögrenmek için. Kapiya
yaklastigimda, soförün ben söylemeden açtigi kapidan o otobüsün en
sessiz yolcusu olarak indim herzamanki gibi. Son kalan sigarami içmek
için en iyi zamandi